2 Aralık 2015 Çarşamba

2-9 ARALIK MEVLANA HAFTASI




MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ

İnsan düşüncesine yepyeni bir mesaj veren ve İslam düşünürlerinin fikir sistemlerini, inanç akidelerini ruh, akıl ve sevgi üçgeni içinde sunan, insanlığa ahlak, din, ilim ve akıl yolunda heyecan katarak yeni ufuklar açan Mevlana Celaleddin-i Rumi, müstesna yüce bir varlık, ilahi bir ışık, manevi bir güneş, Muhammed Ali'nin bendesidir. 
Bugüne kadar gönüller tutuşturan ve bundan sonra da insanı etkilemeye devam edecek olan Veli, kutup, pir, insan-ı kâmil, büyük şair gibi sıfatlarla isimlendirilen bu büyük insan hepimize ışıktır.
Gönüller sultanı Hz. Mevlana aşkın kemalidir; ama yalnız aşkın mı? Hayır, O tüm güzelliklerin kemalidir, ilmin de hikmetin de, aklın da.

"İnsan yaratılmışların en şereflisidir" düsturuyla her dilden, her dinden, her renkten insanı kucaklayan Hz. Mevlana sevginin, barışın, kardeşliğin, hoşgörünün sembolüdür.
HZ. MEVLANA'YA GÖRE İNSAN 
Hz. Mevlana'da insan, ölümlü ile ölümsüzü, iyi ile kötüyü, ilahi ile beşeri benliğinde toplayan bir birleştiricidir. İnsan ölümsüzlüğün, ölümlü beden içinde tekamül seyrini yaşamak için bu alemdeki görünümüdür. İnsan varlık ağacının meyvesidir. Bir rubaisinde şöyle seslenir: 
"Suret suretsizlikten meydana geldi. Varlık peteğini ören arıdır. Arıyı vücuda getiren, mum ve petek değildir. Arı biziz, şekil ve çokluk sadece bizim imal ettiğimiz mumdur. Şekil ve cisim bizden vücuda geldi. Biz onlardan değil; şarap bizden sarhoş oldu, biz şaraptan değil." 

Hz. Mevlana şöyle seslenir: 
"Sen cihanın hazinesisin, cihan bir yarım arpaya değmez. Sen cihanın temelisin, cihan senin yüzünden taptazedir. Diyelim ki âlemi meşale ve ışık kaplamış; çakmaksız ve taşsız olduktan sonra o, iğreti bir rüzgârdan başka nedir?" 

Yine Mevlana şöyle seslenir: 
"Murat sensin. Neden oraya buraya koşuyorsun? O, sen demektir. Ama sen, sakın ben deme, hep sen diye söyle. Göz dürüst görürse, sen O olursun. O da sen olur." 

Hz. Mevlana'nın İnsan Hayatının Sona Ermesine Ait Bakışı.
17 Aralık 1273' te o güne kadar insanları hayalden kurtarıp gerçeğe davet eden Hazreti Mevlana son nefesini verirken, Hakk' a kavuşmadan önce şöyle seslenmiştir bize: 
"Hakka kavuştuğum gün tabutum yürüyünce şu dünyanın dertleri ile dertleniyorum sanma. 
Bana ağlama, yazık yazık deme. 
Cenazemi görünce ayrılık, ayrılık diye feryat etme. 
Beni toprağa verirken elveda elveda diye ağlama. 
Gün batımını gördün ya gün doğumunu da seyret. 
Hangi tohum yere atıldı da çıkmadı. İnsan tohumu hakkında niye yanlış bir zanna düşüyorsun." 

Dünyayı daim bir oluş âlemi görerek ölümü de pek tabii buluyordu. Hatta ona göre ölüm sallanan bir dişin düşmesinden başka bir şey değildi. Dünya ve hayat daimi bir oluştan başka bir şey olmadığından yıpranmaz ve eskimez, zamandan zamana değişir ve tazelenirdi. Bu yüzden düşen dişin yerine mutlaka yenisi çıkacaktı. Bu bakımdan da O, âlemdeki ebediliğinden emindi. 
Bakın Hazreti Mevlana nasıl sesleniyor: 
" Mezarımın toprağı bir yudum şarap gibidir. 
Bedenimi içince, canım göklerin üstüne çıkar. 
O padişah değilim ki tahttan ineyim de tabuta bineyim. 
Benim fermanımın yazgısı ebediliktir." 
Hazreti Mevlana gerçekten de bu ebediliği kazanmıştı ve o artık gönüllerdeydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder